Yedi yaş öncemi pek hatırlayamasam da benim hakkımda söylenen ve aklımdan çıkmayan birkaç cümle var. “Nevruz ne olacak senin bu kızın hali”, ”yeter artık git odanda ağla”, “sulu göz sulu göz”. Bu cümleler çocukluğumda duyduğum, nedenlerini anlayamadığım ve beni derinden etkileyen cümlelerdir. Bu cümleleri sıklıkla duymamın nedeni yedi yaşıma kadar konuşma becerilerimin o yaştaki çocuklar gibi olmamasıydı. Yani pek konuşamıyordum. Ve sürekli ağlıyordum. Çocukluğumda ve gençliğimde kızgınlığım ile, heyecanım ile, kaygım ile ne yapacağımı bilemiyordum. Duygularımı tanımıyordum. Bu nedenle de kızgın, sürekli ağlayan ve aşırı heyecanlı bir kişiliğim olduğunu sanıyordum. Böyle olmamın nedenini ortanca çocuk olmamla açıklıyorlardı. Ve yahut kardeşimi kıskandığı için böyle davranıyordur diyorlardı. İlkokulda bir arkadaşım dışında diğerleri ile pek yakın olamıyordum. Ortaokulda daha fazla arkadaşım olmaya başladı ve duygularımla ilgili değişiklikler oldu. Duygularımla ilgili değişen şey çocukluk yıllarımda bir problemle karşılaştığımda tedirgin olup ağlarken gençlik yıllarımda içimde nedenini bilmediğim bir kızgınlık ve kavgacı Banu vardı. En ufak bir olayda ortaya çıkıyordu. Bunu da asiliğime vuruyor ve özgür ruhumun bir parçası sanıyordum. Yıllar böyle duygularımla baş etmeye çalışarak geçti. Üniversite bittikten sonra birçok farklı iş yapıp sonunda rehber öğretmen olarak çalıştım. Anaokulu ve İlkokul öğrencileri ile 11 yıl çalıştım. Çeşitli nedenlerle öğrencilerle görüşmeler yapıyordum. Bana getirilen çocukları o kadar iyi tanıyordum ki. Hemen ağladığı için arkadaşlarının oynamak istemediği, anne babasının “bu çocuk şunları bir türlü yapamıyor” dedikleri, öğretmenlerinin kurallara uyduğu için beğendiği veya beğenmediği “problemli öğrenci” diye odama getirilen çocuklar çocukluğumdan haberler getirdiler hep bana. Onlarla konuştuğumda neler hissettiklerini çok iyi anlıyordum. Onlar için yapabileceğim şeyler için kendi çocukluğumdan da yardım alıyordum. Böylece işimi daha çok sevdim. Her yardım ettiğim çocukla kendimi de iyileştirdim.
Bu dönemlerde duygusal zeka diye bir kavram duydum. Duygularla ilgili her şey beni çok ilgilendirdiği için hemen araştırmaya başladım. Araştırdıkça öğrendim, hayatımız duygularımızın farkında olmaktan geçiyormuş. Öğrendiklerimi kendimde ve öğrencilerimde uygulamaya başladım. Öğrencilerimle yaptığım farkındalık çalışmalarına anne babaları ve öğretmenleri de dahil ettim. Gördüğüm sonuçlar beni çok heyecanlandırmıştı. Sonra dedim ki bunları daha çok kişi ile paylaşmalıyım. Ve okul dışında da seminerlerle duygusal zeka ve farkındalığın önemini anlatmaya başladım. O arada Aile danışmanlığı eğitimi aldım. Ailelerle duygu odaklı aile danışmanlığı görüşmeleri yapmaya başladım. Her şey harika gidiyordu. Görüşmeler ve seminerle daha çok şey öğreniyor daha çok anlatıyordum.
Yine o zamanlarda çalıştığım kurumdan zümre başkanlığı teklifi gelmişti. Kabul ettim. Çok başarılı bir ekip lideri olmuştum. Çünkü ekip arkadaşlarımla duygusal zeka temelli iletişimimiz vardı. Aynı zamanda kurumun rehber öğretmen işe alım görüşmelerini de yapıyordum. Bu görüşmelerde adaylarda aradığımız en önemli özellik duygusal zekasının yüksek olmasıydı. Bu sayede problem çözme becerileri de gelişmiş olacaktı. Duygusal zeka işimin farklı alanlarında da başarılı olmamı sağlıyordu.
Bir gün eşim bana dedi ki “sana bir web sitesi yapalım” Ne yapacağım ki ben web sitesi ile dedim. Yazı yazabilirsin dedi. Ve başladım yazmaya. Bir yandan anlattım bir yandan yazdım. O dönem çalıştığım okul satıldı ve yeni sahipleri duygusal zeka ile pek ilgilenmiyorlardı. İstedikleri şey at yarışı eğitim sistemiydi. Böyle bir eğitim sisteminin içinde olmak istemiyordum ve okuldan ayrıldım. Okuldan ayrıldıktan sonra ailelerle yaptığım duygu odaklı danışmanlıklarıma ve seminerlerime daha fazla vakit olması beni daha da motive etti. Duygusal zekayı seminerlerin yanı sıra eğitim kongrelerinde, aile festivallerinde de anlatmaya başladım. Şimdi işler benim için harika gidiyor iletişim ve duygular konusunda istediğim çalışmaları yapıyorum. Tüm bu çalışmalarımın ürünü olan Pozitif Aile iletişimi ile ailede duyguların konuşulmasına destek oluyorum. Okuldan ayrılırken bunları hayal ediyordum ama bu kadar çabuk olacağını tahmin etmiyordum. Tüm bunları yaşarken bende başka neler mi oldu? Artık ve en önemlisi duygularımla ne yapacağımı biliyorum. Ve bu şekilde hayatın ne kadar keyifli olduğuna halen inanamıyorum. Artık sürekli kızgın, hayatla kavgalı birisi olmadığım için her gün şükrediyorum. Ah diyorum bazen çocukken bu farkındalığım olsaydı hayat bambaşka olurdu. Sonra diyorum ki hayat hep bambaşka. Ve bende başkalarının hayatlarını da bambaşka olması için destek olmak istiyorum. Çocukların ve yetişkinlerin bu farkındalıklar kazanmaları için yazıyorum, anlatıyorum, paylaşıyorum. Bazen kendimi hayranı olduğum Jeanne D’ark’ın modern zamanda ki bir temsilcisi gibi hissediyorum. Silahım da duygularım. Ve benim gibi daha birçok Jeanne D’ark olduğunu biliyorum.
Yazımın sonunda bu hikayeyi yazmama neden olan, konuşamadığım için “Nevruz ne olacak senin bu kızın hali” diye üzülen annemin arkadaşlarına seslenmek istiyorum. Konuşuyorum ben teyzelerim hem de yüzlerce kişinin önünde konuşuyorum artık. Kendimi de rahatlıkla ifade edebiliyorum. Ve herkesin duyguları ile barışabilmesini diliyorum.
Gonca
13 Mayıs 2020 at 00:24Duygusal zekanın önemini, ilk kez seminerinize katıldığımda fark ettim. Ayrıca bilinçaltımız, çocukluğumuz duygusal zekayla doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Ne dersiniz? Kaleminize saglik olsun daha çok çok yazın 🙂 Sevgiler…
Banu Kaplan
26 Mayıs 2020 at 14:39Merhaba, ilginiz ve yorumunuz için teşekkür ederim. Çocukluğumuzda duygularımızı ifade edebilme imkanına sahip olmamız; duygularımız ve davranışlarımız ile ilgili aldığımız geri bildirimler yetişkinlikte ki duygusal zekamızı muhakkak etkiliyor. Güzel haber duygusal zekamızı üzerine çalışıp, her yaşta geliştirebiliriz 🙂 Sevgiler. Sağlıkla kalın.